-
1 доставлять
ulaştırmak,teslim etmek,dağıtmak* * *несов.; сов. - доста́вить1) ulaştırmak; teslim etmek; dağıtmakдоставля́ть пи́сьма и газе́ты — mektup ve gazete dağıtmak
он доста́вил вам письмо́? — mektubu size teslim etti mi?
доставля́ть гру́зы морски́м путём — yükleri deniz yoluyla ulaştırmak
тебя́ доста́вят туда́ на маши́не — seni oraya arabayla götürecekler
2) vermekдоставля́ть ра́дость и весе́лье — sevinç ve neşe vermek
доставля́ть огорче́ние — üzüntü vermek
доставля́ть беспоко́йство кому-л. — birini tedirgin etmek
фильм доста́вил нам большо́е удово́льствие — film bize büyük bir zevk verdi
-
2 rattle
n. takırtı, tıngırtı, hırıltı, dırdır, vırvır, çançan, gevezelik, çıngırak, çıngırdak, çıngıraklı bir bitki————————v. takırdamak, tıngırdamak, hırıldamak, tıkırdatmak, dırdır etmek, hırıltı yapmak, vırvır etmek, çok konuşmak, bozmak (birini), sinir etmek, şaşırtmak* * *1. takırdat (v.) 2. takırtı (n.)* * *[rætl] 1. verb1) (to (cause to) make a series of short, sharp noises by knocking together: The cups rattled as he carried the tray in; The strong wind rattled the windows.) tıngırda(t)mak2) (to move quickly: The car was rattling along at top speed.) hızla ilerlemek3) (to upset and confuse (a person): Don't let him rattle you - he likes annoying people.) keyfini kaçırmak, tedirgin etmek2. noun1) (a series of short, sharp noises: the rattle of cups.) şıngırtı, tıngırtı2) (a child's toy, or a wooden instrument, which makes a noise of this sort: The baby waved its rattle.) çıngırak3) (the bony rings of a rattlesnake's tail.) çngıraklı yılanın çıngırağı•- rattling- rattlesnake
- rattle off
- rattle through
См. также в других словарях:
başını ağrıtmak — 1) gereksiz sözlerle birini bunaltmak 2) bir iş için birini tedirgin etmek, uğraştırmak İkide bir ah Çingeneler vah Çingeneler diye gelip böyle başımı ağrıtma. O. C. Kaygılı … Çağatay Osmanlı Sözlük
zıddı olmak — (bir şey birinin) bir şey birini tedirgin etmek, hoşuna gitmemek … Çağatay Osmanlı Sözlük
ensesinde boza pişirmek — 1) ısıtmak, kızgın duruma getirmek Güneş, bütün gün enselerinde boza pişirmiş, vücutlarının teri mintanlarının üstüne çıkmıştı. H. Taner 2) birini çok üzmek, tedirgin etmek İhtiyarlık kepaze şey... Şimdi çocuk evde ensemde boza pişiriyor. R. N.… … Çağatay Osmanlı Sözlük